Meme Kanseri Tanısı mı Aldınız? İkinci Görüş için Başka Bir Uzmana Daha Başvurun

AnasayfaArrowOnkoBlogArrowHaberler

Geri dönün

Yeni bir araştırmaya göre, patologlar bir biyopsiyi her zaman aynı şekilde yorumlayamayabiliyor.

Yeni yapılan bir araştırma, doktorların meme kanserinde teşhis amaçlı kullanılan biyopsileri yorumlarken her zaman aynı sonuca varmadığını ortaya koyuyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) her yıl ortalama 1.6 milyon kadın meme biyopsisi yaptırıyor. Bazı durumlarda meme kanseri tanısında kesin sonuçlara varılabiliyor. Ama kimi durumlardaysa sonuçlar, bir o kadar belirsiz kalabiliyor.

Saygın bilimsel yayınlardan Journal Of American Medicine (JAMA)’da yer alan araştırmaya göre tanıyı koyan uzman doktorlar – patologlar – kesin tanı konulması zor olan durumlarda, diğer uzman doktorlara yüzde 75’inde katılıyor.

Araştırmanın bir parçası olan araştırmacılar, 115 Amerikalı patologdan 240 meme dokusu biyopsisi örneğini inceleyip tanı koymalarını istediler. Sonrasında bu patologların tanıları üç farklı saygın uzmanın tanılarıyla karşılaştırıldı.

İnvaziv kanser tanısı konulması gerektiğinde, doktorlar arasında bir fikir birliği gözlemlendi ve patologların tanıları, diğer uzmanların tanılarıyla yüzde 96 oranında bir uyum gösterdi. Kanser dışı biyopsilerde ise patologların tanıları, diğer uzmanların tanılarıyla yüzde 87’lik bir uyum gösterdi, fakat tanıların yüzde 13’ü ise yanlış teşhisti.

Atipi – meme dokusunda anormal ama kanserli olmayan hücreler görünmesi- gibi daha zorlayıcı vakalara karşılaştıkları zaman patologların sadece %48’i birbirleriyle aynı görüşte oldular. Vakaların yüzde 17’sinde patologların atipi tanısı koyduğu biyopsi örneklerine uzmanlar aynı tanıyı koyamadılar. Olguların yüzde 35’inde ise patologlar atipi tanısını koyamadılar.

Bir başka zorlayıcı vaka ise, in situ duktal karsinom (İSDK), yani süt borusunda ortaya çıkan ve invaziv olarak görülmeyen bir kanser türüydü. Bu tür kanser biyopsisine gelindiğinde ise, doktorlar olguların yüzde 84’ünde aynı görüşteydiler. Vakaların yüzde 3’ünde doktorlar İSDK’yı başarılı bir şekilde tespit ederken, yüzde 13’lük kesiminde ise tespit etmekte başarısız oldular.

Yapılan araştırma yanlış teşhislerin hastalar üzerindeki klinik etkilerini incelememiş olsa bile, bulgular fazla kanser tanısı, fazla kanser tedavisi ve erken teşhis fırsatlarını kaçırmak hakkında tıp dünyasına farkındalık kazandırdı.

Makalenin yazarları “Bu buluntular, rahatsız edici olmakla beraber aynı zamanda şaşırtıcı” şeklinde durumu özetliyor (Makalenin yazarları araştırmaya dahil olmadılar). Gerçek hayatta patologların başkalarından fikir almak gibi bir şanslarını olmadığından da makalede bahsediliyor. Bu araştırmadan çıkarılan sonuç ise, özellikle kesin olmayan ve teşhisi zor vakalarda, bir başka uzmanın görüşünün gerekliliği.

Araştırmanın bir parçası olmayan, Cleveland Kliniği Anatomik Patoloji Departmanı’ndan Dr. Benjamin Calhoun, invaziv karsinom teşhisi üzerindeki görüş birliğinin yüksek olmasının güven verici olduğunu belirterek, alınan sonuçların patologların eğitimini geliştirmek için bir fırsat olarak gördüğünü ekledi. Aynı zamanda, bir uzman tarafından itina ile seçilmiş birkaç temsili resmin gösterildiği bir ders yerine patologların birinci elden tecrübe edinmeleri ve tanıları uzmanların olduğu bir heyet ile karşılaştırabilme fırsatına sahip olmaları gerektiğini belirtti.

An itibarı ile bu tarz bulguların hastaların hayatına etkisini ölçmek için daha fazla araştırma yapılması gerektiği söylenebilir.

Çeviri –

Teşekkürler

Özel Robert Lisesi Öğrencileri

Kaynak

Önceki Yazı

Şeker - Kanser Hücrelerini Besliyor mu?

Sonraki Yazı

1. Uluslararası Katılımlı Hematolojik Malignitelerde Kemoterapi Dışı Hedefe Yönelik Tedaviler Sempozyumu

E-Bültenimize Kaydolun